FOTOĞRAFLAR
TARİH
a.Türk Egemenliğinden Önce Manisa
a.1 Tarih Öncesi Dönem
a.2 Yazılı Tarih Dönemi
a.3 Türklerden Önce Manisa
b. Türk Egemenliğinde Manisa
b.1 Anadolu Selçukluları Dönemi
b.2 Saruhanoğulları Dönemi
b.3 Osmanlı Dönemi
b.4 Milli Mücadele Dönemi
b.5 Cumhuriyet Dönemi
b.6 Atatürk ve Manisa
a.Türk Egemenliğinden Önce Manisa
a.1 Tarih Öncesi Dönem
Gediz
kıyısında, Salihli ilçe sınırları içinde bulunan ve Yontma Taş Dönemi’ne
tarihlenen bir dizi ayak izi, bölge tarihinin bu dönemle başladığını
düşündürmektedir.
Kula Yanardağı tüfleri içinde bulunan bu izlerin incelenmesiyle bunların,
taşıdığı yükü zaman zaman yere bırakan bir insana ait olduğu kanaatine
varılmıştır. Yontma Taş Devri insanının avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği
dikkate alındığında, taşınan yükün bir av hayvanı veya çevreden toplanmış
besinler olabileceği akla gelmektedir. Tarihleme çalışmalarının sonucunda bu
ayak izi dizisinin 26.000 yıl öncesinden kaldığı tespit edilmiştir.
Manisa’nın Kırkağaç ilçesi Gelenbe Bucağı’na bağlı Yortan Köyü’nde yapılan
çalışmalarla İlk Tunç Çağ’a tarihlenebilen bir mezar kültürü ortaya
çıkarılmıştır.
Manisa yöresinde, yüzey araştırmalarıyla elde edilen İlk Tunç Çağ’a
tarihlenen birkaç buluntu da elde edilmiştir. Troya II çanak çömleğinin
varlığı, Britanya dışında bütün Batı Anadolu’da tespit edilmiştir.
a.2
Yazılı Tarih Dönemi
Hitit
kaynaklarında yer alan bilgilere göre Manisa ve çevresi Hitit Devleti ile
Assuva Devleti sınırları içinde yer almaktaydı. Bugünkü şekliyle, Manisa’nın
kuzeyi ve doğusu, Balıkesir’in güneyi ve Kütahya’nın batısı ile sınırlanan
bölgedir.
Lidyalılar Dönemi
Antik çağda
Lidya olarak adlandırılan devletin sınırları güneyde Küçük Menderes, kuzeyde
Bakırçay nehirlerine, doğuda Demirci dağları ile batıda İzmir’e
uzanmaktadır. Lidyalıların başkenti Sart’ın da (Sardes) Anadolu’daki Bronz
Çağı yerleşmeleri arasında yer aldığı bilinmektedir.
Mitolojik kaynaklara göre, Lidyalılara adını veren Lidos adında bir
kahramandır. Lidya Krallığı’nı 57 yıl elinde bulunduran, siyasi ve ekonomik
birçok başarıya imza atan kral Alyetes’in ölmesi ile yerine oğlu Kroissos
geçmiştir. Kroissos dönemindeki ekonomik ve kültürel zenginlik sayesinde
Sart bu dönemde dünyanın en önemli merkezlerinden biri durumuna gelmiştir.
Sart civarındaki altın madenleri ekonomik zenginliğin en önemli
nedenlerinden biridir.
Anadolu’da Lidya, Med, Babil ve Kilikya devletlerinin oluşturduğu siyasal
denge ve uyum, Pers Prensi Kyros’un Medlere karşı ayaklanması ile bozulur.
Savaş sonunda Sart, yağmalanarak Perslerin eline geçmiştir.
Lidya, Mermnad hanedanının yönetimindeki yaklaşık 141 yıl içinde kültür,
sanat ve ekonomide yüksek bir seviye kazandı.
Sart kazılarında bulunan yazıtlardaki Lidya dili ve yazısı R. Gusmani
tarafından okunmuştur. Lidya yazısı örneği ve okunmuş kitabeler bugün Manisa
Müzesi’nde de bulunmaktadır.
Lidyalılar tarihte ilk kez para basan ve paraya devlet güvencesi kazandıran
bir kavimdir. Lidyalılara karakter kazandıran bir başka özellik de
oluşturdukları, krallara ait nekropoldür. Bu nekropol bugün Salihli ile
Gölmarmara arasındaki Bintepeler olarak bilinen sahadır. Buradaki yüzden
fazla irili ufaklı tümülüs, Lidya krallarının ve soylularının anıt
mezarlarıdır.
Persler Dönemi
Anadolu’da
kalıcı bir yönetim kuran ilk siyasal güç Persler olmuştur. Ülkede 23 büyük
satraplık (askeri valilik) oluşturulmuştur. Lidya ve Manisa bölgesi
Pers’lerin Çaparda dedikleri satraplık sınırları içine alındı.
M.Ö. 500’den sonra Manisa’nın batısındaki kıyı kentlerinde Perslere karşı
art arda ayaklanmalar çıktı. Ekonomik gücü zayıflayan Pers İmparatorluğu
giderek daha despotik bir devlete dönüştü. Satraplıkların gücünün
zayıflamasından yararlanmak isteyen Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö
334’te Trakya üzerinden Anadolu’ya geçerek Pers ordularını Granikos Çayı
kıyısında büyük bir yenilgiye uğrattı. Hızla Suriye’ye ilerleyen İskender,
Pers Devletini kısa sürede çökertti.
Büyük İskender ve Diadokhlar Dönemi
Makedonya
Kralı Büyük İskender istila ettiği bölgelerde yerel yöneticilere
dokunmamıştır. Yunan dünyasının Pers ve Mısır kültürüyle iyi ilişkiler
kurmasına yönelik bir politika izlemiştir. Trakya satrabı Lisimakhos, tüm
Trakya ve Batı Anadolu üzerinde otoritesini kurdu. Lisimakhos, M.Ö. 282’de,
Manisa’nın kuzeyinde Korypedion diye anılan yerde, Suriye kralı Seleukhos’un
yönetimine geçti. Seleukhos idaresi altındaki Manisa, M.Ö. III. yüzyılın
ortalarında, diğer batı Anadolu kentleriyle ulaşım kolaylığına sahip
olmasından dolayı, askeri bir koloni haline getirildi.
Bergama Krallığı Dönemi
Manisa ve çevresinin bütünüyle sınırları içinde bulunduğu Bergama
Krallığı’nın egemenliği Toroslar’ın batısına kadar uzanıyordu. Bergama
krallarıyla egemenlik kavgasına girişen bölgedeki güçler arasında
Seleukhoslar, Manisa ve yöresindeki etkilerinden dolayı dikkat çekmektedir.
Seleukhosların, Batı Anadolu üzerinde yoğunlaşan saldırıları Bergama’yı
Roma’ya yakınlaşmaya zorlamıştır. Bu durum Anadolu’yu Roma’ya terk etmek
istemeyen Seleukhosların, Manisa çevresindeki Spilos Dağı eteklerinde
Romalılara yenik düşmesiyle çözüme kavuştu. Yapılan anlaşma gereği bütün
Batı Anadolu Roma egemenliğine girdi. Savaş sırasında Romalılara destek
veren Bergama Krallığı, Roma’nın desteğinden yararlanarak Anadolu içlerine
kadar egemenlik alanını genişletmiştir. Ancak Roma İmparatorluğu’nun
Anadolu’da güçlü hükümdar bırakmamak istemesi ve yayılma özlemi sonucunda
Bergama Krallığı’na son verilmiştir (M.Ö. 129).
Romalılar Dönemi
Bergama
Krallığı’nın sona ermesiyle birlikte Sart başta olmak üzere, Manisa ve
çevresi Romalıların idaresine geçti. Sart kenti bu dönemde giderek önemini
yitirdi. Fakat Manisa, Roma ordularının doğu seferleri için ilk menzil olma
özelliğini kazandı. Yörenin tarım ve zanaatla uğraşanları Roma ordusunun
ihtiyaçlarını karşılayarak ekonomik bakımdan güçlendiler.
M.Ö. 17’de İmparator Tiberius döneminde tüm Ege kıyılarında, Batı Anadolu’da
ve özellikle Manisa’da büyük bir deprem oldu. Büyük yıkıma yola açan
depremden sonra Tiberius bütün kentlere yardım gönderdi. Bu arada Manisa
yeniden kuruldu. İmparator Theodosius döneminde, Roma İmparatorluğu Doğu ve
Batı olmak üzere ikiye ayrıldı ve Manisa, Doğu Roma veya Bizans Devleti
sınırları içinde kaldı.
Bizans
Dönemi
Bizans
döneminde Manisa bir piskoposluk merkezi haline getirildi. VII. yüzyıldan
başlayarak Bizans Devleti’nin Thraksion Theması (vilayeti) içinde yerini
aldı. IV. Haçlı seferi sırasında merkezini İznik’e taşıyan Bizans,
Selçukluların saldırılarını Alaşehir’e kadar uzatmalarına rağmen, Manisa ve
yöresini elinde tutmayı başardı. Ancak Anadolu Selçukluları’nın
zayıflamasıyla birlikte bağımsız davranmaya başlayan Türkmen beylikleri
Bizans’ı zor duruma düşürdü. XIII. yüzyılın sonlarında Alaşehir, Salihli,
Demirci ve çevresinde etkili olan Saruhan Bey, 1313 yılında Manisa’yı
Bizans’ın elinden aldı.
a.3
Türklerden Önce Magnesia/Manisa Şehri
Antik dönem yazarlarından Plinius tarafından, kentin ilk yerleşiminin
bugünkü yerinden yaklaşık 7 km. doğuda bulunan Yarıkkaya mevkiinde olduğu ve
Tantalis adını taşıdığı bilinir. Cicero ve Aristides de Tantalis kentinden
söz etmekte ve yerinin Sipylos üzerinde bulunduğunu belirtmektedirler.
M.Ö. XII. yüzyılın başlarında meydana gelen büyük göç hareketleri sırasında
tahribat nedeniyle kentin yok olduğu tahmin edilmektedir. Fakat Tantalis’in
ortadan kalkmasından sonra, aynı yerde Sipylos adıyla yeni bir şehrin ortaya
çıktığı görülmektedir.
M.Ö. VII. yüzyıla gelindiğinde Lidya Krallığı’nın tahtına, Mermnadlar
hanedanının kurucusu Giges’in geçtiği görülmektedir. Mevcut bilgilere göre,
Giges birkaç kez saldırdıktan sonra “Magnesia ad Sipylum= Sipylos
yakınındaki Magnesia” şehrini ele geçirmiştir. Magnesia ad Sipylum kentinin
kimler tarafından, ne zaman kurulduğu belli değildir. Eldeki bilgilerden
hareketle, Magnesia kentini kuranlar, bugünkü Yunanistan’ın Teselya
bölgesindeki Pelion Dağı civarında yaşayan Magnetler’dir. Magnetler, Batı
Anadolu’ya göç ettiklerinde, önce Menderes Nehri kıyısındaki Magnesia’yı,
daha kuzeye giden bir kolu da Sipylos Dağı eteğindeki Magnesia’yı
kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için,
“Magnesia ad Sipylum” adını kullanmışlardır. Magnesia adını Sipylos Dağ’ında
var olduğu iddia edilen mıknatıs özellikli demir madenine bağlayanların
yanında, ismin Lidya veya diğer Ön Asya dillerinden gelmiş olabileceği de
iddia edilmektedir.
Lidya Devleti’nin Perslere yenilmesiyle Pers idaresi altına giren Magnesia,
yakınındaki Kral Yolu sayesinde, ekonomik açıdan gelişmiştir. M.Ö. 334
yılında Perslerin Makedonyalılara yenilmesiyle, Manisa üzerinde iki yüz
yıldan fazla süren Pers egemenliği sona ermiştir. Manisa, bundan sonra
sırasıyla Makedonya, Seleukhoslar, Bergama Krallığı, Roma, Bizans egemenliği
altında kalmıştır. Hıristiyanlığın doğuşu ve takip eden yıllarda dini bir
rolü bulunmayan şehir, Bizans döneminde piskoposluk merkezi haline
getirildi.
Magnesia Bizans’ın son zamanlarında Batı Anadolu’nun büyük şehirlerinden
biri haline gelmiştir. Bunun en önemli sebebi, İstanbul’un 1204’te Latinler
tarafından işgal edilmesinden sonra, İznik İmparatoru Ionnes Dukas
Vatatzes’in, 1255 yılına kadar Magnesia’da oturmasıdır. Bu dönemde şehir
imparatorluğun merkezi durumuna gelmiştir.
b. Türk Egemenliğinde Manisa
b.1
Anadolu Selçukluları Dönemi
Türkler,
1081 yılında Batı Anadolu’ya yönelik giriştikleri faaliyetler ile Alaşehir,
Sart gibi bazı merkezleri ele geçirmişlerdir. Ancak 1097’deki Haçlı Seferi
sırasında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıf düşmesiyle Batı Anadolu’daki
birçok kale ve şehir Türklerden geri alındı.
Anadolu’da yer alan Türk Beylikleri arasındaki siyasi rekabeti fırsat bilen
Bizans İmparatorluğu, Edremit-Antalya arasındaki bölgeyi işgale girişti. Bu
girişimler üzerine, Kayseri Selçuklu Emiri, Bizans ordusunun bulunduğu
Alaşehir üzerine yürüdü. Türk kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğradı. Anadolu
Selçuklu Sultanı Mesud zamanında ise Anadolu, Türkler için daha emniyetli
bir hale getirilmiştir.
Sultan II. Kılıç Arslan dönemine gelindiğinde, Bizanslılar yeniden
Anadolu’ya hakim olmak amacıyla Konya üzerine yürüdü. Bizans ordusu, Anadolu
Selçuklu ordusu ile Miryokefalon’da giriştiği savaşta büyük bir bozguna
uğradı (1176).
IV. Haçlı Seferi sırasında Manisa ve yöresi İznik Bizans İmparatorluğu
sınırları içinde yer alıyordu. XIII. yüzyılın başlarındaki Haçlı
saldırıları, Bizans’la mücadeleler ve hakimiyet kavgaları Anadolu Selçuklu
Devleti’ni yıprattı. Bu dönemde Batı Anadolu üzerine yeni bir harekete
girişilmedi.
b.2
Saruhanoğulları Dönemi
1300 yılı
civarında Alaşehir ve Salihli çevresini alarak beyliğini kuran Saruhan
Bey’in Manisa çevresinde hakimiyet kurduğu yerler, başta Demirci ve çevresi
olmak üzere bugünkü il topraklarının kuzey ve kuzeydoğu kısımlarıdır.
Konumu itibariyle ele geçirilmesi zor bir yerde ve etrafı surlarla çevrili
olan Manisa, ancak 1313 yılında fethedilmiştir. Saruhan Bey tarafından
Regaib Kandili gecesi (25-26 Ekim) ele geçirilen Manisa, bu tarihten
itibaren Saruhanoğulları’nın da merkezi oldu. Türkler Manisa’yı fethettikten
sonra ismini değiştirmeyerek, kendi söyleyişlerine uygun hale getirdiler.
Merkez yapılan Manisa şehri, imar hareketleriyle bir Türk-İslam şehri
kimliği kazandı.
Manisa’yı fetheden Saruhan Bey kısa sürede Adalar Denizi kıyılarına doğru
sınırlarını genişleterek aynı zamanda deniz gücü haline geldi. Donanma ile
elde ettikleri ganimet zenginliği kültür hayatına da yansıdı. Cami, medrese,
zaviye, tekke ve kütüphaneler yapıldı.
Saruhan Bey’in 1346’da ölümü üzerine, yerine oğlu Fahreddin İlyas Bey geçti.
İlyas Bey zamanında Osmanlılar, Karesi Beyliği’ni ele geçirerek, Saruhan
iline komşu olmuşlardı. Yine bu dönemde İzmir, Latinlerin elinde bulunuyor
ve bu durum Saruhanoğulları’nın denizcilik faaliyetlerinden gelir elde
etmelerine engel oluyordu. İlyas Bey’in ölümüyle yerine geçen Muzaffereddin
İshak Bey zamanında Manisa en parlak devirlerinden birini yaşamış, şehirdeki
imar faaliyetleri şehrin çehresini değiştirmiştir.
1379 yılında ölen İshak Bey’in yerine aynı yıl oğlu Orhan Bey geçmiştir.
Orhan Bey de babasının siyasetini takip etmiş ve Osmanlılarla ilişkilere
dikkat etmiştir. Ancak, Orhan Bey kardeşi Hızır Şah ile iktidar mücadelesine
girişmiş ve 1. Kosova Savaşı öncesi beyliğin yönetimi Hızırşah’a geçmiştir.
Hızırşah döneminde Saruhan toprakları barış yoluyla Yıldırım Bayezid’e
bırakılmıştır. Yıldırım Bayezid Saruhan topraklarının büyük bir kısmını
Karesi topraklarıyla birleştirerek, sancak olarak oğluna bırakmıştır.
Beyliğin geri kalan toprakları olan Demirci, Adala, Gördes, Kayacık ve
Kemaliye yöresini de Hızırşah’ın idaresine bıraktı.
Yıldırım Bayezid’in 1402’de Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesinden sonra,
Osmanlı tarafından kaldırılan beylikler, Timur eliyle yeniden hayat buldu.
Saruhanoğlu Orhan Bey’e ülkesini geri verdi. Timur’un üst hakimiyeti ile
beylik yeniden dirildiyse de, bir süre sonra Orhan Bey ve Hızırşah arasında
yeni bir iktidar kavgası doğdu. Hızırşah, yönetimi Orhan Bey’in elinden
aldı. Hızırşah, Yıldırım’ın oğulları arasındaki taht kavgasında, Manisa’da
sancakbeyliği yapan Süleyman Çelebi’nin yanında yer almıştır.
Çelebi Mehmed’in Saruhan topraklarını yeniden Osmanlı hakimiyeti altına
aldığı tarihte, beyliğin başında Hızırşah bulunuyordu.
Çelebi Mehmed’in bölgeden ayrılmasından sonra, İshak Çelebi’nin diğer oğlu
Saruhan’ın bölgede yeniden hakimiyet kurduğu anlaşılmaktadır. Saruhan Bey,
Çelebi Mehmed tarafından bertaraf edildi. Fakat Saruhanoğulları’nın diğer
bireyleri, Demirci ve Gördes çevresinde, Osmanlı düzeni içinde varlıklarını
sürdürdüler.
DEVAMI