b.3 Osmanlı Dönemi
b.4 Milli Mücadele Dönemi
b.5 Cumhuriyet Dönemi
b.6 Atatürk ve Manisa
b.3
Osmanlı Dönemi
Manisa’da
Osmanlı hakimiyeti ilk kez 1390’da Yıldırım Bayezid’le başladı. 1415’te
Çelebi Mehmed’in Saruhan Bey’i bertaraf etmesiyle Saruhanoğulları
topraklarında Osmanlı hakimiyeti yeniden kuruldu.
Manisa’da sancakbeyliği yapan ilk şehzadeler, Yıldırım Bayezid’in oğulları
Ertuğrul ve Süleyman olmakla beraber, şehrin şehzadeler diyarı oluşu Sultan
II. Murad devrinde başlamıştır.
Osmanlı hakimiyetine geçen yerlerde devlet otoritesinin yerleşmesi için,
ilhak edilip sancak haline getirilen eski beyliklerin merkezlerine çoğu defa
şehzadeler tayin edilirdi. Saruhan sancağının merkezi olan Manisa, diğer
sancaklardan farklı olarak, İstanbul’a daha yakın olduğu için, şehzadelerin
sancağa çıkarıldığı dönem boyunca önemini korudu.
“Saruhan Tahtı” denilen Manisa, özellikle “ Ulu Şehzade”ler (veliaht
şehzade) için saltanat eğitiminin verildiği bir şehirdi. Saruhan tahtına
oturan ilk şehzade Ertuğrul (1390-1392), son şehzade Sultan III. Mehmed’dir
(1584-1595).
Manisa XVI. yüzyılın sonlarına kadar, şehzadeler şehri olarak ün kazandı.
Şehzadelerin sancağa tayinleri, taht mücadeleleri, ayrılmaları ve özellikle
de padişah olarak başkente gidişleri, Manisa’nın ikinci başkent olarak
görülmesini sağladı.
Sultan II. Murad, Ali Bey’den sonra, önce büyük oğlu Alaeddin’i (1437),
sonra da diğer oğlu Mehmed’i Saruhan’a sancakbeyi tayin etti. On iki
yaşındaki Şehzade Mehmed, 1443 yazında Manisa’ya geldi. Aynı yıl acele
olarak tahta geçmek üzere Edirne’ye çağrıldı. Ancak bir müddet sonra meydana
gelen olaylar, II. Murad’ı tekrar tahta çıkmaya mecbur etti. Varna
zaferinden sonra, bu kez Manisa’ya geldi ve yerleşti. Burada “Saray-ı Amire”
olarak anılan bir saray inşa ettirdi ki, bu saray daha sonra buraya gelen
şehzadelerin ikametgahı oldu.
Şehzade Mehmed, babasının ölüm haberi üzerine, hızla Manisa’dan Edirne’ye
giderek yeniden tahta geçmiştir. 1453 yılında İstanbul’u fethedip Bizans’ı
tarih sahnesinden kaldırarak, Fatih unvanını kazanmıştır. Manisa’ya ise,
küçük yaştaki ortanca oğlu Mustafa’yı tayin etmiştir. Bundan sonra Manisa
sancakbeyliğine sırasıyla şehzade Abdullah, Şehinşah, Korkut, Alemşah ve
Mahmud tayin edilmiştir. Şehzade Mahmud’un ölümüyle Manisa’ya gelen şehzade
Korkut yeniden sancakbeyliğini ele geçirmiştir.
Yavuz, 1513 yılında şehzade Korkut’tan boşalan sancakbeyliğine
oğlu şehzade Süleyman’ı tayin etti. Şehzade Süleyman 1520 yılında tahta geçene
kadar Manisa’da kaldı. Sancakbeyliği sırasında yanında bulunan ve hayırseverliği
ile bilinen annesi Hafsa Sultan ise; cami, imaret, bimarhane (darüşşifa),
medrese, hamam, hankah ve sıbyan mektebinden meydana gelen Hafsa Sultan
Külliyesi’ni inşa ettirdi. Kanuni Sultan Süleyman 1533’de büyük oğlu Mustafa’yı
sancakbeyi olarak Manisa’ya gönderdi. Daha sonra sancakbeyliğine şehzade Mehmed,
şehzade Selim, Alaybeyi Mehmed ve Musa Bey getirildi. Dört yıllık aradan sonra,
1546’da Manisa’da doğan şehzade Murad, dolayısıyla bir şehzade sancakbeyliğine
getirildi (1562). Planı Mimar Sinan tarafından çizilen Muradiye Külliyesi onun
tarafından yaptırıldı. 1574 yılında tahta geçtikten sonra, Saruhan Sancağı 1583
yılı sonuna kadar sırasıyla, merkezden gönderilen Ferruh, Kaytas, Mustafa, Halil
ve Davud beyler tarafından yönetilmiştir.
1566 yılında Manisa’da doğan Sultan II. Murad’ın oğlu şehzade Mehmed, 1595
yılında III. Mehmed olarak tahta çıkıncaya kadar Manisa’da kalmıştır. Şehzade
Mehmed, aynı zamanda sancak beyliği yapan son şehzadedir. Sultan III. Mehmed’in
tahta çıktığı 1595 yılında Manisa ve çevresi büyük bir depremle sarsıldı. Birçok
köyün harap olduğu bu deprem, Sart, Gördes, Akhisar, Demirci ve Gölmarmara
kazalarını da önemli ölçüde etkiledi.
Şehzadelerin sancak beyi olarak Manisa’da bulundukları dönem, aynı zamanda canlı
bir kültürel hayatın oluşmasını da sağlamıştı. Şehir birçok şair, bilim ve sanat
adamının uğrak yeri olmuştur. Şehzadelerin kültür ve sanata ilgisi, Manisa’nın
bir kültür merkezi haline gelmesini sağlamıştı. 175 yıl şehzade sancağı
konumunda kalan Manisa bu dönemde sanat ve kültür merkezi olarak çok
gelişmiştir.
Bu tarihten sonra özellikle XVII. yüzyıl boyu süren Celali ayaklanmaları
sırasında kent büyük zarar gördü. Bunlardan Kalenderoğlu, azledildiği için
celali eşkıyasına katılan Yusuf Paşa, devlet memurlarının rüşvet aldıklarını
iddia ederek ayaklanan Cennetoğlu, Manisa mutasarrıfı İbrahim Paşa’yı yenerek
keyfi bir yönetim kuran İlyas Paşa kent halkını sürekli tedirgin etmişlerdir.
Eşkıyalık olayları, asker kaçakları ve Yeniçeri başlarının eylemleri XVIII.
yüzyılın ilk yarısına kadar sürüp gidince, halk büyük kitleler halinde başka
yerlere göç etmiştir.
Ege Bölgesi XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Karaosmanoğulları
ailesinin denetimi altına girdikten sonra eşkıyalık önemli ölçüde azaldı. Bir
süre sonra, Karaosmanoğulları devlete karşı ayaklanınca, II. Mahmut merkezi
Manisa olan Karaosmanoğulları’nın Ege Bölgesi’ndeki egemenliğine son verdi.
Mısır valisi Mehmet Ali Paşa kuvvetlerinin eline geçerek Mısır askerlerince
yağmalanan Manisa, Kütahya Anlaşmasıyla 8 Nisan 1833’te yeniden Osmanlı
yönetimine geçti ve Tanzimat’tan sonra bir kaza merkezi olarak Aydın (İzmir)
vilayetinin Saruhan mutasarrıflığına bağlandı. Bağımsız Manisa vilayetinin
merkezi oldu (1845). Yeniden Aydın’a bağlanan Manisa, İzmir demiryolunun kente
ulaşmasıyla ekonomik durumunu iyice düzeltti.
Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondoros Ateşkesi sırasında şehir Yunan
işgaline uğradı. Kuvayı Milliye’ci kuruluşlar ve efelerle kazanılan kahramanca
çabalara karşın, kent ancak düşmanı İzmir’de denize dökecek olan Türk ordusu
tarafından kurtarıldı (8 Eylül 1922). Yunanlılar çekilirken, nüfusunun büyük
bölümünü yitirmiş olan şehri ateşe verdiler. Cumhuriyet döneminde yeniden
kurulan kent, aynı adla anılan ilin merkezi oldu.
b.4
Milli
Mücadele Dönemi
İtilaf
Devletleri’nin desteği ile başlayan Yunan genel taarruzu, siyasi anlamda da
sonuç verdi. 1920 tarihinde imzalanan Sevr Anlaşması hükümlerine göre Saruhan
Sancağı 5 yıllığına Yunanistan’a bırakılıyordu. Yunan genel taarruzu, 23
Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde Milli Mücadelenin dönüm noktası olan Sakarya
Savaşı ile noktalandı.
26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz başladı. 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık
Savaşı’nı kaybeden Yunan ordusu İzmir istikametinde çekilmeye başladı. Yunan
ordusunun Saruhan sancağı sınırları içinde ilk terk etmek zorunda kaldığı yer
Demirci oldu. İkinci sırada ise Gördes, Eşme ve Selendi yer aldı.
Türk birlikleri durmaksızın ilerleyerek ve çarpışarak 7 Eylül’de Ahmetli,
Turgutlu, Akhisar ve Saruhanlı’ya girdi. İşgali en uzun süre yaşayan Manisa
şehri, Ermeni ve Rumlardan oluşan yangın müfrezelerinin çıkardığı yangınla
alevler içinde iken, 8 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtuldu.
Saruhan sancağının kurtuluşu en geç yaşayan ilçeleri Kırkağaç ve Soma oldu. Bu
iki ilçe 10 Eylül 1922’de Yunanlılar tarafından boşaltılmakla beraber, Türk
ordusunun kontrolüne 13 Eylül’de geçmiştir.
Yangından, katliamdan ve türlü zulümden kaçmak için şehri boşaltan halk, iki gün
boyunca yüzyılların mirası şehrin kül oluşunu, dağlardan acıyla izledikten sonra
kolordu eşliğinde Manisa’ya girdi.
Başta Manisa olmak üzere yanan ve yıkılan kasabalarıyla Saruhan sancağı Batı
Anadolu’nun en mamur beldelerine sahipti. Tarihi yapılar ve mimari eserler
bakımından Bursa’dan sonra geliyordu. Saruhanoğulları’nın başkenti, şehzadeler
şehri, bir ilim ve kültür merkezi olan Manisa’da, yalnızca insanlar ve binalar
yanmamış, yüzyılların birikimi de yok olmuştur.
b.5
Cumhuriyet Dönemi
Milli
Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Saruhan sancağı bağımsız hale
getirilmiştir. 1924 Anayasası’nın bütün sancakları vilayet haline getiren hükmü
ile, Saruhan Sancağı Türkiye’nin 74 vilayetinden birisi oldu. Sancağın kazaları
değiştirilmeksizin vilayetin kazaları haline getirildi.
İki isimli illerin bir isimle anılması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı ile
Saruhan ilinin adı Manisa olarak değiştirildi.
İşgalden yanmış ve yıkılmış olarak çıkan Manisa ve ilçelerinde eldeki kıt
imkanlara rağmen imar faaliyetlerine ağırlık verildi. Başta Manisa olmak üzere
yanan şehirler planlanarak, adeta yeniden inşa edildi.
b.6
Atatürk ve Manisa
I-Atatürk'ün
Manisa'ya
İlk
Gelişi (26 Ocak
1923)
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 14 Ocak 1923 günü, zaferden sonra eğitim yapmakta olan
ordunun durumunu görmek ve halk ile görüşmelerde bulunmak amacıyla uzun bir yurt
gezisine çıkmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler yol boyunca törenlerle karşılandıktan
sonra 26 Ocak 1923'te Manisa'ya gelmişlerdir.
Gazi'ye hitaben hoş geldiniz konuşmasını yapan belediye başkanına Mustafa Kemal
Paşa da şu cevabı vermiştir:
“Muhterem Beyefendi ve Muhterem Ahali!
Livanız dairesine girdiğim dakikadan buraya gelinceye kadar halkın şâhidi
olduğum tezahürâtı beni son derece mütehassis etmiştir. Bilhassa şu dakikada
gördüğüm tezahürâttan fevkalâde müteşekkirim. Bu tezahürât beni zâhiri değil
fakat manevî göz yaşlarına gark etmiştir. Bunlar beni müteessir ve mesrûr
etmiştir. Bir kaç ay evvel buradan geçtiğim zaman bu ahaliyi burada görmemiştim.
Buralar ateşler içinde idi. Şimdi lehülhamd o günlerin geçtiğini ve halkın bir
araya geldiğini ve çalışmaya başladığını gördüm. Şundan dolayı çok bahtiyarım:
Muhterem Ahali! Bütün efradımız çok çalışkandır. Feyizli araziye mâlik
bulunuyorsunuz. Bu çalışkan ahalimizin mesaisi ile az zamanda çok nâfi neticeler
elde edileceğine eminim. Belediyeniz halkı nâmına söylediğiniz sözlerden çok
mütehassis oldum. Bundan sonra gerek ben ve gerek rüfeka-yı mesaim memleketin
saadet ve selameti için var kuvvetimizle çalışacağız. Ancak mesaimizin
muvaffakiyetle teveccühü için bütün milletin şimdiye kadar olduğu gibi bundan
sonra da müzahereti elzemdir. Bizim kuvvetimiz milletin emn ve itimadıdır. Biz
bu itimada mazhar oldukça bu neticeyi hep beraber iktifa edeceğiz.
Tezahürâtınızdan dolayı teşekkürât-ı mahsusamı tekrar ederim.“
Paşa,
konuşmasını bitirdikten sonra istasyona dönmüş ve halkın alkışları arasında
İzmir'e hareket etmiştir.
II-İkinci
Gelişi (10 Ekim
1925)
1925 yılında yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, bu seyahatte Manisalılar
tarafından şehre davet edilmiştir.
Gazi Ekim 1925’de Manisa'ya gelmiştir. Gazi ve beraberindekileri vilayet,
belediye, fırka kumanda heyeti, Türk Ocağı, Halk Fırkası temsilcileri
karşıladılar. Mustafa Kemal Paşa, yol boyunca; yolun iki tarafında kendisine
karşı sevgi gösterilerinde bulunan halkı şapkasıyla selamlayarak ve askerlere
“Merhaba” demiş, halka da, “Nasılsınız? İyi misiniz?” diyerek hatırlarını
sormuştur.
10 Ekim gecesi Gazi'nin şerefine kalmakta olduğu vali konağında verilen yemek
esnasında Manisalı gençler tarafından bir fener alayı düzenlenmiş, oyunlar
oynanmıştır. Fener alayına katılanlardan sadece birisinin başında fes vardı.
Cumhurbaşkanı bu çocuğu yanına çağırarak, “Bu fes nedir?” diye sormuş ve bunun
üzerine genç, fesi yırtarak yere atmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler ertesi gün öğleden önce, otomobille yeni
yapılan çarşıyı ve üzüm pazarını gezmişler ve caddeleri dolduran halkın “Yaşa!”
tezahüratları ve alkışları arasında trene binerek İzmir'e hareket etmişlerdir.
III-Üçüncü
Gelişi (16 Haziran 1926)
Mustafa Kemal Paşa, 16 Haziran 1926'da, Balıkesir'den İzmir'e gelirken,
Manisa'da kısa bir müddet durmuştur. Gazi'yi, Manisa milletvekillerinden Kemal ,
Yaşar , Saim Beylerle Belediye Başkanı Bahri Bey Soma'dan beraber gelen Vali
Müştak Lütfi (Gürsan ), Kâni ve Abbas Beyler, vilayet erkânı, subaylar, Türk
Ocağı temsilcileri ve halk karşılamıştır. Bu arada Türk Ocağı'ndan Safure Hanım,
Cumhurbaşkanı'na Manisalı hanımlar adına “Hoş geldiniz” demiştir. Halkın
alkışları arasında hükümet konağına giderek öğle yemeğini burada şerefine
verilen yüz kişilik bir ziyafetle yemiştir. Daha sonra belediye binasını ve Halk
Fırkası'nı ziyaret ettikten sonra Manisa'dan ayrılarak İzmir'e hareket etmiştir.
V-Dördüncü
Gelişi (8-9 Nisan 1934)
Ege’de yapılacak askeri manevraları izlemek üzere 7 Nisan’da Ankara’dan hareket
eden Atatürk, 8 Nisan’da Salihli ve Turgutlu’ya uğradıktan sonra, akşam
saatlerinde Manisa’ya geldi. İstasyon’da kalabalık bir halk topluluğu tarafından
karşılanan Atatürk, geceyi burada geçirdi ve ertesi gün İzmir’e hareket etti.
VI-
Beşinci
Gelişi (22 Haziran 1934)
İran Şahı Rıza Pehlevi 16 Haziran 1934'de Türkiye'ye gelmişti. Manisa'da Gazi'yi
ve Şah'ı karşılamak için hazırlıklar yapılmış, şehir bir gelin gibi
süslenmiştir. Atatürk ve Şah'ın Manisa'yı ziyaret edecekleri halka tellallar
aracılığıyla duyurulmuş ve halk istasyona dâvet edilmişti. İstasyon halk
tarafından doldurulmuştu. İki devlet başkanı Manisa'da 21 pare top atışıyla
karşılanmıştır. Mülkî ve askerî erkânla birlikte öğrenciler ve halk da karşılama
töreninde hazır bulunmuştur. İstasyonda, iki kız öğrenci tarafından kendilerine
birer buket verilmiştir. Halkın ve öğrencilerin alkışları arasında otomobille
Manisa hastanesine giderek incelemeler yapmışlardır.
Sonuç
Manisa, Atatürk'e bağlılığını her fırsatta göstermiş, ziyaretlerinde onu bağrına
basmıştır. Manisa'nın, İzmir demiryolu hattının üzerinde bulunması Manisalıların
Atatürk'ü daha sık görmelerini sağlamıştır. Gazi'nin Manisa'yı her ziyaretinde
hazırlıklar çok önceden başlamış ve karşılama törenleri görkemli olmuştur. Yurt
gezileri Mustafa Kemal Paşa'ya halkla diyalog imkanı verirken, ziyaret edilen
halk için de, inkılâplara ve Atatürk'e bağlılıklarını göstermelerine vesile
olmuştur.